İlimden, bilimden, dinden, ahlaktan uzak kalmanın bedelini hem ülkemiz hem de İslam alemi olarak ağır ödüyoruz.
Evet, din konusunda alimlerimiz ve hocalarımız uzmanlık alanı dışındaki konularda işin aslını görmeden, inceleyip araştırmadan kulaktan dolma bilgilerle konuşurlarken, hatta bazı konularda hiç bilgi sahibi olmamalarına rağmen sanki fikir sahipleriymiş gibi konuşma yanlışına düşüyorlar. Kanaat önderlerini bu duruma iten sebep kişisel ya da toplumsal düşünce yapılarıdır. Toplumun, hocalardan her şeyi bilsinler beklentisi, hocaların da bu beklentiye cevap verme çabası tüm toplumu yanlışa sevk ederek, bazen doğruları yanlış, yanlışları da doğru olarak algılanmasına sebep olabiliyor.
Aynı hataları siyasilerimiz, bürokratlarımız ve eğitimcilerimiz de yapıyorlar.
Söylemler değerlendirilirken kişilerin toplumsal sıfatları ön planda tutulduğu için kimilerinin (avam) doğruları yanlış, kimilerinin (üst tabaka) yanlışları doğru kabul edilebiliyor.
Halbuki üst düzeydekilerin bir çoğu bir makama gelebilmek için bütün değerleri çiğnedi. Değerlerinden vazgeçenler yalakalıkla, arsızlıkla, yüzsüzlükle, ahlaksızlık ve hatta çirkeflikler yaparak o seviyelere geldiler. O seviyeden konuştukları toplum onları adam yerine koyar diye yanlışları doğru, doğruları yanlış edindiler. Toplumu da kendileri gibi yanılttılar.
Halbuki ölçümüz, veda haccın da bize emanet edilen Kur-an ve Sünnet olsaydı üstünlüğün ancak takva da olduğunu unutmazdık. Şimdi o kadar büyük yanlışlıklar var ki saymakla bitmez. Dün Anadolu’nun bağrından gelmiş tertemiz saf berrak kardeşlerimiz şehre gelme heyecanını yaşarken farklı kültüre uyum sorununun sıkıntısını da beraberinde yaşıyorlar.
Köyünde iktisatlı bir hayat yaşarken, şehir hayatında tükettiği kadar değer görmesinden dolayı, daha çok tüketerek ekonomimi nasıl karşılarım kaygısına düşmüştür.
Köyünde evden dışarı çıkartmadığı evlatlarını kimseye yük olmamak helalinden kazanarak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla çalışması gerektiği düşüncesi ile güvenli olmayan dışarıya yollamak zorunda kalmışlardır. Dış dünya ile yeni tanışan bu saf temiz kardeşlerimiz dışarıdaki insanları da adam sanıp, onların fikir ve sözlerini ciddiye alarak özüne ve ailesine uymayan yaşam şekline uymaya başlamış ve böylece aile içi çatışmalar ortaya çıkmıştır. Psikolojik bozukluklar yaşayarak birçok yanlış işlere girmeye başlamışlardır. Kadınlarımız ise gayri ahlaki davranışlarla gösterişe önem verip özüne uymayan tavırlar takınmışlar ve ahlaki değerlerinden uzaklaşmışlardır. Böylece öz benliğini kaybederek kişilik kaybına uğramıştır. Kişilik olmayınca dişiliği ön plana çıkmış, tarz ve davranışlarla ahlaki yozlaşma hızlanmıştır. Cehalet olup bilgi olmayınca özünden de kopunca ne şehirli ne köylü, ne bilgili ne cahil, dıştan hoş ama içi boş bir durum meydana gelmiştir. Bir miktar sermayesi oluşmuş ancak ahlaki değerler dejenere olduğundan ne istediğini bilmeyen hevesi çok her konuda aç olan bir yapıya düşmüştür. Evlenince kocasını, anne olunca çocuğunu kendisine yakıştıramayıp etrafının sözleriyle gaza gelerek üç-beş çocuğu bir hiç uğruna, gül gibi yuvayı bir piç uğruna, ya bir araba, ya bir giyimde marka için terk edip 3-5 kuruşundan başka hiç bir değeri olmayan, o da dünyası hep yalan ve haram olanlara metres ya da ikinci eş adı altında kapatma olarak bu cehaletin bedelini ağır ödemek zorunda kalıyorlar. Ama bunu bile üstünlük sayıyorlar. Kadınlarımız, yuvasını, çocuklarının hayatını, psikolojisini, geleceğini, dinini, ahlakını, edebini, yaşantısını hatta ilerde çocukları evlenirken yaşayacağı sorunları ve gelecek nesle aktarılacak olan sıkıntıları maalesef göremiyorlar. Kendilerine üç gün canım tatlım v.s. denmesine kanarak aldanıyorlar. 3-5 sene sonra gerçekler suratına vurulduğunda kendine gelmesine rağmen, artık etrafını kaybedip, gençliğini mahvediyorlar. Ve gidecek yeri kalmadığı için, o aldandığı itin ahırında hayvan gibi yaşamak zorunda kalıyorlar. Erkeklerimiz de daha farklı alanlarda bozuyorlar. Kısaca; gayri meşru yollara saparak hayatı kendilerine ve toplumumuza zehir ediyorlar. Bunlar belki bir kaçı, buradan hepsini yazmak mümkün değil. Her şeye rağmen iffetini, şerefini ve değerlerini muhafaza ederek yaşayan değerli insanlara selam olsun. Rabbim ayaklarımızı doğruluk üzere sabit kılsın. Sonuç olarak toplumumuzun, bu duruma niye geldiğini idrak etmesi gerekir. Ve hepimizin üzerine düştüğü kadar kendimizi düzeltmemiz lazım. Zira Rabbimiz buyuruyor ki “Siz kendinizi düzeltmediğiniz sürece, Ben sizin hakkınızdaki kararımı değiştirmem.” Rabbim bizleri kötülüklerden ve kötülerden korusun, iyiliklerle haşr etsin…
Yazar : Hasan Hüseyin Talas