Tarih boyunca sürekli zorluklarla, entrikalarla uğraştık büyük savaşlar gördük, yokluk içinde yedi düvele karşı çok zor bir mücadele verdik. Toplara tüfeklere karşı sadece birlik olup göğsümüzü gererek karşı koyduk, yüzbinlerce şehit verdik bir o kadar geride gazi, yetim, dul ve gözü yaşlı insan kaldı belki ama atalarımızın emaneti bu topraklara gözünü dikken hainlere pabuç bırakmadık. Çünkü binlerce yıllık geçmişimizden aldığımız örneklerde vatan toprağını bırakıp bu toprakları terk etmek yoktu böyle bir şey görmemiştik atalarımızdan. Çünkü vatan kutsalımızdı. Nede güzel özetlemiş İstiklâl marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy “ Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak” İstiklâl Marşımızın başlangıcı bu iki dize, bizi özetleyen çok güzel bir başlangıç. Vatan toprağımız üzerinde sönmeyen tek bir ocak kalana kadar, al bayrağımız gökyüzünde dalgalanacağını haykırıyor bizlere. Vatan toprağını ne kadar baskı, eziyet altında olsak bile terk etmeyeceğimizi, kanımızın son damlasına kadar mücadele vereceğimizi aşılıyor bize. Tarih boyunca olduğu gibi yıkılsak bile toprağımızı terk etmeden tekrar yeni bir devlet olarak ortaya çıktığımızı veya vatanımız uğrunda şehit olduğumuzu haykırıyor.
Bu günlerde bulunduğumuz coğrafyanın etrafı adeta kaynayan bir kazan. Bir tarafta Suriye; sokaklarında insanların birbirlerini gözünü kırpmadan öldürdüğü, resmi olarak devletin başında olan Esad’ın kendi halkı üzerine bomba yağdırarak onbinlerce insanın toplu şekilde katlettiği , insanların açlık, sefalet içinde yaşamaya mecbur bırakıldığı topraklar. Bunun üzerine bu kadar kargaşa ve siyasi boşluktan doğan sözde Müslüman örgütü olduğunu iddia eden “işid” Diğer bir tarafta, yıllar geçmesine rağmen bir türlü sükûnetin sağlanamadığı, neredeyse her etnik gurubun kendi kafasına göre çalıp oynadığı, çeşitli terör örgütlerinin topraklarında cirit attığı Irak. Hemen yanı başında adeta pusuda bekleyen Türkiye’nin tökezlemesi için pusuda yatıp bekleyen İran. Bizde tüm bu kargaşanın, yangının hemen yanı başında çok zor bir coğrafyadayız. Sadece bu tür karışıklıkların olduğu Suriye’den, kargaşanın başladığı 5 Mart 2011’den bu yana ülkemize gelen mülteci sayısı 1.7 Milyona dayandı. Buna resmi olamayan yollardan ülkemize giriş yapan mültecileri’ de katarsak bu sayının devasa bir rakama ulaştığı aşikârdır. Bunca insanın ülkemize giriş yapmasının ekonomik maliyetinin yanı sıra, daha büyük sıkıntılara’ da yol açabileceğini düşünüyorum. Düşündükçe durumun vehameti geliyor gözlerimin önüne. Başka bir ülkeden gelen 1.7 Milyonu aşkın insanın ülkemiz geneline kontrolsüz bir şekilde dağılmasının Türkiye’nin toprak bütünlüğünden ve istikrarından rahatsız olan kişilerce çok rahat kullanılabilecek bir koz olduğu çok çarpıcı bir şekilde çıkıyor karşıma. Bunca insanın bu çevrelerce kandırılıp ayaklandırıldığını bir düşünelim, ülkemiz geneline yayılan bu insanların kandırılıp ayaklandırılması ülkemizi nasıl zor bir duruma düşüreceğini şöyle bir düşünmek bile ürkütüyor insanı, zira neredeyse ülkemizin her yerine yayılmış bu insanların kandırılıp ayaklandırılması, yurdumuzun her yerinin kargaşa altında kalması anlamına geliyor. Bir hatırlayalım İstanbul’da başlayıp ülkemizin her yerine yayılan bir gezi olayları silsilesi oldu, üstelik bu olaylara katılan insanlar kendi vatandaşımızdı. Kendi vatandaşlarımızın bile bu şekilde ayaklandırılıp ülke topraklarımızı yangın yerine çevirebilen güçlerin, ülkesini savaştan dolayı terk etmek zorunda kalan bu insanları ne kadar kolay bir şekilde yöndendirebileceğini tahmin etmek hiç de zor değil. Böyle bir olayın ülkemize vereceği zararın gezi olaylarından daha fazla olacağı gün gibi aşikâr. Adeta ülkemizdeki mülteciler pimi çekilmiş bir el bombası gibi. Zira 1.7 Milyona ulaşan ve halâ göç akınının devam ettiğini düşündüğümüzde karşımıza çok ürkütücü bir tablo çıkıyor.
Elbette’ki tarihimiz boyunca zorda kalan insanlara yardım ettik, onlara kucak açtık. Fakat bu kadar büyük bir insan göçünün ülkemize kontrolsüz bir şekilde dağılması ülke istikrarımız için çok büyük bir riske davetiye çıkarıyor. Bir şeyler yapmalı, bu kontrolsüz dağılımın önüne geçerek bir düzen nizam altında yürütülmeli her şey. Ne yapılır bilmiyorum ama acilen bir şeyler yapmalı…
Yazar : Onur SAKA